Bilgili insanların yetkisi yok, yetkililerin de bilgisi yok…”

Bilgili insanların yetkisi yok, yetkililerin de bilgisi yok…”
REKLAM ALANI
Yayınlama: 13.06.2025
A+
A-

Bilgili insanların yetkisi yok, yetkililerin de bilgisi yok…”

Her geçen gün daha da geriye giden bir Türk sporu ile karşı karşıyayız.

Ülkemizdeki futbolun, özellikle de alınan bazı kararlar sonrası “Türk futbolunun sorunu ne?” ya da “Neden ülke futbolumuz gelişemiyor?” benzeri sorular spor gündemimizi oluşturuyor ve epey meşgul ediyor. Aslında gündemi oluşturan bu soruların sadece TFF’nin almış olduğu kararlar sonrası konuşulması da bana göre başlı başına bir sorun. Bu yazımda da bu sorunlardan nasıl kurtulup gelişmeye başlayabileceğimiz hakkında ki fikir ve düşüncelerimi sizlere anlatacağım. İlk kısım da yer verdiğim “Türk futbolunun sorunu ne?” sorusuna birçok futbolseverin vermiş olduğu cevaplar şu şekilde;

Altyapı ve Tesisler

Genç oyuncu ve teknik direktör yetiştirememek, Kulüplerin mali durumu, MHK ve TFF, Belirli bir sisteme sahip olmamamız, Şahsi olarak bu görüşlere katılmakla beraber, bana göre en büyük sorunumuz saha içinde kalamamak. Oyun yerine başka etkenlere yoğunlaşmak ve futboldan saha içinden kopmak. Bunun en büyük nedeni ise , antrenörlerin, yöneticilerin ve futbolseverlerin sürekli saha dışı unsurları dile getirerek bir kaos, bir kargaşa ortamı yaratmaya çalışmaları. Bu sayfayı okumaya niyetlenenler bir futbol yazısı ile karşılaşmayı düşünmezler. Futbol Türkiye’de geçmişte erkeklerle sınırlı, günümüzde kadınları da içine alan, yaş ve toplumsal katman farkı olmaksızın, geniş kitlelerin ilgisini çeken, hem ekonominin hem psikolojinin hem de birçokları için hayatın merkezinde olan bir konudur. Bu nedenle maçlardan önce ve sonra saatler süren televizyon programları yapılır, basılı medya futbol ile ilgili haberlere geniş yer verir, sosyal medyada haberler sıklıkla TT mertebesine ulaşır. Böylesine geniş bir ilgi odağı olduğu için de çeşitli fonlardan sağlanan büyük bir maddi kaynak da bu alana aktarılır. Ayrıca büyük bir ihtimale Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir uygulamayla, profesyonel futbolcular gelirlerinin, kulüpler tarafından stopaj olarak ödenmesi nedeniyle, kazançlarının vergiden muaf olması gibi bir ayrıcalığa sahiptir. Ancak bütün bu ilgi ve sağlanan imkanlara rağmen milli takımlar düzeyinde alınan sonuçlar ve ülkenin futbol kültürü bu ilginin çok gerisindedir. Bu yazı beklenen sonuçların neden uzağında olduğumuz ve daha uzun yıllar da hedefe yaklaşmak yerine, giderek neden daha gerilerde kalacağımızı açıklamayı amaçlamaktadır.

Bir süre önce yapılan futbol zirvesinde UEFA’nın Finansal Fair Play Direktörü Andrea Traverso bir sunuş yapmıştır. Türk futbolunun röntgeni niteliğini taşıyan bu sunuşu elli kişiden az kişi izlemiştir. Bu sunuşta Türkiye’de takımların transfer ve maaş harcamalarının yüzde doksanlara yaklaştığı, oyunculara değerlerinin üzerinde ödeme yapıldığı, Avrupa’nın en yaşlı ligi olduğu, alt yapıya yatırım yapılmadığıkıyaslamalı verilerle ortaya konmuştur.

Antrenörler/Hocalar: Türk futbolunun öncelikli ve en önemli sorunu antrenörlerdir. Bu konudaki değerlendirmem, eğitim kurslarında ders veren kişi olarak birinci elden gözlemlere dayanmaktadır. Türkiye’de profesyonel liglerde takım yönetme yetkisi veren “prolisans belgesine” sahip antrenörlerin hatırı sayılır bir bölümü ancak “okur yazar” düzeyindedir. En üst düzeydeki takımlardan birinin yardımcı hocasının, kendi yazısını okuyamadığının tanığıyım. Yakın zamana kadar bu kurslar büyük çoğunlukla yasak savma kabilinden yapılırdı. Katılımcılar sadece dinler (not almaz/alamaz) ve ders sürelerinden daha uzun tutulan aralarda sigara içip, anlatılanları zaten bildiklerini konuşarak ve “Türkiye’nin futbol koşullarından” şikayet ederek vakit geçirirlerdi. Futbol ile ilgileri bir zamanlar “top oynamış” olmaktan öteye gitmeyen bu kişilerin, gençlerin potansiyellerini ortaya çıkartmaları düşünülemez. Herhangi bir düzeyde takım çalıştırma belgesine sahip hocalar, Anadolu’da bulundukları bölgenin belediye başkanları veya belediye ile iş yapan müteahhitler aracılığı ile takımın başına getirilir ve alınan başarısız sonuçların ardından, bir başkası aynı ilişki zincirini kullanarak döngüyü sürdürür. Türkiye’de yabancı dildeki literatürü izleyecek eğitim ve dil düzeyindeki hocaların sayısı iki elin parmağını zor bulur. Bu konuda alternatif oluşturacak beden eğitimi yüksek okulu veya spor akademisi mezunu gençler, futbolculuk geçmişi olmadıkları gerekçesiyle, bu ilişki yumağı içinde kendilerine yer bulamazlar.

Futbolcular: Futbolu meslek olarak seçme başarısına ulaşan Türk gençleri, “şöhretli olur ve para kazanırlarsa” hiçbir sorunları kalmayacağına inanır. Esas mücadelenin bu aşamadan sonra başlayacağını bilmezler. Şöhreti yönetmenin, baskı altında performans gösterecek direnci kazanmanın, rakibe saygı göstermenin, duyguları denetlemenin ve futbolun bütün paydaşlarıyla sağlıklı ilişki kurmanın yollarının öğrenileceği yer alt yapıdır. Bugün durum değişmekte olsa da, Barselona’nın geçmiş yıllardaki başarısının temelinde, takımda oynayan en az sekiz oyuncunun alt yapıdan yetişmiş olması vardır. La Mesia adı verilen alt yapı merkezindeki eğitim sürecinde günde sadece 90 dk. taktik ve teknik geliştirici çalışmalar yapılır, bunun dışındaki süre kişilik ve karakter gelişimine ayrılır. Çünkü iyi futbolcu olmak, yetenek, teknik ve atletik nitelikler kadar, zihinsel ve duygusal becerilerin de gelişmiş olmasına bağlıdır. Bu nedenle, tamamına yakını eğitimsiz ve dar gelirli ailelerden gelen ve böyle bir hazırlığa sahip olmayan gençlerin, çok kısa zamanda kazandıkları para ve şöhretin altında ezilmeleri kaçınılmaz olmaktadır.

Yöneticiler: Futbolu yönetenlerin büyük çoğunluğu yöneticilik pozisyonunu, kendi kişisel çıkarlarıiçin araç yapmak veya bilinirliklerini artırmak için kullanırlar. Amaç kısa yoldan başarı kazanmaktır. Hemen hiçbiri hayatında kurumsal hayatta geçerli niteliklerle bir işi yönetmemiş veya böyle yönetilen işin sahibi olmamıştır. Bu kişiler kendi işleri için yapmayacakları harcamaları yapar, paraları keyfi bir şekilde harcarlar. İşler içinden çıkılmaz hale gelip; başarısızlık hakemleri, federasyonu veya birilerini suçlayarak örtülemez duruma gelince de bırakıp giderler. Yabancı oyuncularla yapılan anlaşmaları okuyup anlayacak ve kulüp çıkarlarını koruyacak yönetici yok denecek kadar az olduğu için, kulüpler sürekli olarak bunlara tazminat öder veya oyuncuların haksız ve yersiz taleplerine boyun eğerler. Ayrıca bu durum daha sonra takım içindeki diğer oyuncularla dengenin bozulmasına neden olur.

Federasyon: Futbola yön vermesi, alt yapıları desteklemesi, futbolun ülkenin bütününde bilimsel yöntemlerle gelişmesinin sağlanmasından sorumlu olan bu en yüksek organ, varlığını, bir ölçüde birinci ligdeki hakemlerin performansına, esas olarak da A Milli Futbol Takımının başarısına bağlamıştır. Oysa A Milli Takımın başarısı yukarıda çok kısaca değindiğimiz başlıklarda yapılacak düzenlemelerin sonucudur. Federasyona seçilenler, Türk futbolunun değil, kendilerinin seçilmesini sağlayan kulüplerin çıkarlarını korumayı misyon edinirler. Federasyonun alt yapı ve tesislerin gelişmesi için kulüplere aktardığı kaynaklar, yöneticilerin yanlış transfer harcamalarında kullanılır ve buna göz yumulur. Bu konulara yakın olduğum zamanlarda, federasyonların ikili ilişkilerle, takımlara hakları olmayan konularda (cezaları hafifletmek, ihtiyaç duyulan maddi kaynağı sağlamak gibi) ayrıcalık sağladığını ve bu rüşvetin bedeli olarak da onları kontrol ettiklerine tanık oldum. Bu bağlamın uzantısı olarak da futbol ile siyasetin yakınlığının sakınca ve sonuçlarını, ayrı bir yazı konusu olduğu için, bu yazının dışında tutuyorum.

Yabancı oyuncu sayısının fazlalığı: Serbest rekabeti destekleyecek gibi gözükse ve niyet iyi olsa da, bunun doğru sonuç vermeyen bir uygulama olduğu görülmüştür. Bu konuda “Arsenal’da 16 yabancı var…” benzeri örnekler geçerli değildir. Çünkü İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa’da soyunma odalarında o ülkenin dili konuşulur, antrenörler de en geç üç ay içinde yerel dili öğrenir ve konuşur. Futbol bir takım oyunudur, bir topluluğu takım yapan ilk öge de ortak dildir. Türkiye’de soyunma odalarında hoca konuşurken, aynı anda dört tercümanın tercüme yaptığına ve rahatsız edici kargaşa ortamı yaşandığını, odaklanmanın ileri derecede zorlaştırdığını, böyle ortamlarda bulunanlar bilir. Yabancı oyuncuların Türkiye’ye sadece para için geldiği ve duygusal hiçbir bağ yaşamadıkları açıktır. Bu bağı sağlayacak ilişki çerçevesini oluşturacak yönetim anlayışı henüz kulüplerimize uğramamıştır.

Son söz:  Türkiye’de temel problem şu; bilgili insanların yetkisi yok, yetkililerin de bilgisi yok…”

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.